Şimdi anlatacağımız, sıradan bir balayı değildi. 23 Ağustos 2001 akşamında yeni evli çift Margaret McKinnon ve eşi, Kanada’dan Portekiz’in Lizbon şehrine doğru uçmaktadır. Air Transat Havayolları’nın 236 numaralı uçağı Atlantik Okyanusu’nun ortasında uçmaktayken, McKinnon lavaboya doğru gider. Fakat lavabodaki hiçbir şeyin çalışmadığını görür bunun oldukça tuhaf olduğunu düşünmesine rağmen üzerinde fazla durmaz. Koltuğuna geri döndükten sonra kahvaltı servisi yapılır. Fakat sonrasında uçağın acil iniş yapacağı anons edilir. McKinnon, o anda Lizbon’a varmak için erken olduğunu düşündüğünü ve o anda ne söylendiğini tam olarak anlayamadığını söylüyor.
Fakat Mckinnon çok yakında ne olup bittiğini farkeder. Kabin görevlileri yolculara can yeleklerini giymelerini öğütlerken, uçağın ışıkları titreştikten sonra tamamen söner. Ardından kabinin basıncı da düşer ve oksijen maskeleri açılır. Uçağın sistemleri, felakete yol açacak ölçüde yakıt sızdırmasından dolayı çökmüştür. McKinnon bu anı şöyle anımsıyor:
“İnsanlar okyanusa çakılacağız diye bağrışıyorlardı. Yarım saat boyunca kendimi en kötüsüne hazırladıktan sonra uçakta birisi karaya indik diye bağırdı."
Uçağın iniş yapacağı yer, Portekiz karasularının yaklaşık 850 mil (1360 km) açığındaki Azor Takımadaları'dır ve pilotlar hem sivil hem askeri amaçlı kullanılan Lajes Hava Üssü ile irtibat kurar. 360 derece dönüşten ve irtifayı azaltmak için yapılan manevralardan sonra, kabin ekibi sıkı tutunun diye bağırırken uçak sonunda engebeli araziye iniş yapar. Uçağın tekerleklerinden ateşler çıkmaktadır.
Sersemlemiş yolcular ve kabin görevlileri acil durum kaydırağını indirir ve güvenli bir yere doğru, elleri silahlı Amerikan askerlerine koşarlar. Acil durum kaydıraklarından yapılan tahliye sırasında 2 yolcu ağır, 16 yolcu ise hafif olmak üzere yaralanır fakat 293 yolcu ve 13 kabin görevlisi kurtarılır.
Pek çok insan için bu uçuş orada bitmez. McKinnon da dahil olmak üzere bazı yolcular, bu dehşet verici olayı, kazadan sonraki aylarda da kabuslarında görerek ve istemsizce hatırlayarak defalarca tekrar yaşamışlardır.
Günümüzde bir klinik psikolog olan McKinnon’ın yaşadığı bu kaza, travmanın beyni nasıl etkilediğini, hatırladıklarımızı nasıl değiştirdiğini ve bazı insanların neden Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) yaşadığını araştırmaya teşvik etmiştir. Son zamanlarda McKinnon ve bazı araştırmacılar, korkutucu etkisi olan deneyimlerin beyinlerimizde neden böylesine derin bir iz bıraktığını anlamaya çalışmaktadır. Eğer travmanın üstümüzde neden böylesine büyük ve uzun süreli bir etki bıraktığını anlayabilirlerse, belki de insanlara travma sonrasında yaşadıkları sorunlarla daha iyi başa çıkmaları için yardım edebilirler.
Dehşet Verici Bir Anı
Korku hissi ve bellek arasındaki bağıntı, araştırmacıların ve klinik uzmanlarının on yıllardır ilgisini çekmektedir, fakat elde edilen bilgiler çelişkilidir. McKinnon bu konuda şöyle söylemektedir:
"Bazı araştırmalar, travmatik olayların daha iyi hatırlandığını ortaya koymuştur. Bu anlar oldukça canlıdır ve insanlar zorluk çekmeden pek çok detayı hatırlarlar. Bunun üzerine yapılan başka araştırmalar ise travmatik olaylarla ilgili hatıraların oldukça zayıf, parça parça ve birbirine uymayan farklı detaylardan oluştuğunu ortaya koymaktadır."
Fakat az sayıdaki araştırma travmanın yaşanmakta olduğu o ana, özellikle de tek ve ortak bir olaya odaklanmıştır. Bu yüzden McKinnon, kendisiyle birlikte kazayı yaşamış olan Air Transat Havayolları’nın 236 numaralı uçuşundaki yolcuların hatıralarını incelemeye karar verir. AT 236’nın acil iniş yapmasıyla ilgili olarak şöyle söylüyor:
“Biz bu fırsatı deyim yerindeyse oldukça denetim altında olan bir olayı incelemek için kullanıyoruz.”
Bunu söylerken, "denetim altında" kısmında tuhaf bir şekilde gülüyor.
McKinnon ve meslektaşları, uçakta bu olayı yaşamış olan 15 yolcunun olay anı ile ilgili hatıralarını inceleyip, bu bilgileri benzer üç olayla karşılaştırmışlardır. Bunlardan ilki kendilerinin yaşadığı uçak kazası, ikincisi aynı yıl içinde olan fakat üzerlerinde duygusal bir etki bırakmamış olan bir kaza, üçüncüsü ise kendi kazalarından bir ay sonra gerçekleşen 11 Eylül saldırılarıdır. Konuyla ilgili görüşülen yolculardan altısında TSSB belirtileri gözlemlenmiştir. Araştırmacılar deneklerin anımsamalarını kolaylaştırmak için şöyle sorular yöneltmişlerdir:
“Olay hakkında hatırladığınız her şeyi açıklayın. O sırada ne düşündünüz? Ne hissettiniz? Olay anında uçaktaki ışıklar nasıldı?"
Deneklerin hatırladıkları ayrıntılar, olayların gerçekteki oluş sırasıyla ve anıları daha az travmatik olan bir kontrol grubuyla kıyaslanmıştır.
Elde edilen sonuçlara göre, TSSB’si olsun olmasın tüm yolcuların kazayı canlı ve ayrıntılı bir şekilde hatırladığı ortaya çıkmıştır. Bu sonuçlar da yaşanılan korkunun, anıların beyindeki depolanış şeklini değiştirdiği savını desteklemektedir. Olaydan sonra, TSSB yaşayan yolcular için de McKinnon şöyle belirtiyor:
“Bu yolcuların, sadece yaşadıkları travmatik olayla ilgili değil, aynı zamanda 11 Eylül saldırılarıyla ve aynı dönemde gerçekleşen ve üzerlerinde duygusal bir etki bırakmayan uçak kazasıyla ilgili de ufak tefek ve önem taşımayan ayrıntıları hatırladıklarını gözlemledik."
Bu durumdan, TSSB’si olan bireylerin hatırladıkları şeyleri bir düzene koymak ya da anımsadıkları olayı unutmak konusunda zorlandıkları çıkarımı yapılabilir. McKinnon kendi yaptığı çalışmanın küçük bir grubu temsil ettiğini kabul ediyor. Sonuçları genellemek konusunda çekimser olsa da elde edilen sonuçlar oldukça merak uyandırıcı. McKinnon bu konuda şöyle ekliyor:
"İnsanlar bu araştırmaya katılma konusunda doğal olarak çekimser davrandılar. Araştırmamıza katılan herkese minnettarız, çünkü yaşadıkları bu olayları anlatmaları zaten oldukça zor bir şey."
Peki eğer travmatik anılarımız diğer anılarımızdan daha canlıysa, bu travmatik anılar oluşurken beynimizde neler olmaktadır? Beynimizde farklı bellek sistemleri vardır. Bisiklete nasıl binileceğini öğrenirken fiziksel bellek kullanılırken şarkı söylemek için işitsel bellek kullanılır. Bir de işleyişinde hipokampüsün güçlü bir şekilde etkisi olan, daha özelleşmiş bir bellek çeşidi olan “bildirimsel bellek” sistemlerimiz vardır. Hipokampüs, arabamızı nereye parkettiğimiz ya da iki artı iki dört eder gibi bilgileri depolamaktadır.
Fakat korku ise farklı bir sistemi uyarır: Bedenimizin acil kontrol merkezi olan amigdalayı. Beynin medial (orta) temporal lobunun sağında ve solunda yer alan badem şeklinde bir yapı olan amigdala, korku gibi duygusal anıların ve aynı zamanda yemekten, seksten ve uyuşturucu etkisi bulunan ilaçlardan alınan hazla ilgili anıların işlenmesinde aktif rol oynar. Eğer bir anı özellikle etkileyici ve farklıysa, bu duygusal bellek sistemini tetikler.
Bu bilgiler ışığında, neden pek çok durumda söz konusu olayla ilgisi olmayan duyusal uyaranların bir anda duygusal anıları canlandırdığını kısmen anlayabiliriz. Belki de ilk öpücüğünüzü belli bir parfüm ya da kolonya kokusuyla ilişkilendirmenizin nedeni duygusal belleğinizin gücüdür.
Korkunç bir olay yaşadığımızda, hayatta kalma mekanizmamız devreye girer ve yaşadıklarımız bir anda aklımıza kazınır. Georgia eyaletinin Atlanta şehrindeki Emory Üniversitesi’nde psikiyatri ve davranış bilimleri profesörü olan Kerry Ressler bunu şöyle açıklıyor :
“Eğer bir aslandan bir kez kaçarsanız ya da bir başkasının aslan tarafından yenildiğini görürseniz, aslandan korkulması gerektiğini öğrenirsiniz. Bu durum kitaplardan edindiğimiz ve duygusal olarak bir uyarıcılığı bulunmayan bilgilerden çok farklıdır. Evrimsel olarak bu mekanizma mantıklı olabilir, çünkü gerçekten önemli olan şeylere öncelik vermek isteriz."
Bir şeyden korktuğumuzda, büyük bir adrenalin patlaması yaşarız ve önceden yaşadığımız benzeri olayları hatırlamamızı sağlayan bir süreç tetiklenir. Kanada’nın Montreal şehrindeki McGill Üniversitesi’nde psikoloji profesörü olan Karim Nader bu konuda şöyle belirtiyor:
"Korku mekanizması, kişiyi hayatta tutmak için evrimleşmiştir."
Flaş Bellek Teorisi
Edinilen korkunç deneyimler, her zaman olayların çok iyi bir şekilde hatırlanmasına sebebiyet vermeyebilir. 11 Eylül’e şahit olmuş insanların sözde “flaş anıları” yani olayla ilgili ayrıntıları hatırlamaları, New York Üniversitesi’nde psikoloji ve nöroloji profesörü Elizabeth Phelps’in ilgisini çekmiştir. Phelps bu konuda şöyle eklemektedir:
“Bu kişiler TSSB’si olan insanlar değiller. Tıpkı bizim gibi 11 Eylül saldırılarını yaşamış olan sıradan insanlar.”
Elizabeth Phelps ilginç bir şekilde, bu kişilerin anıları canlılığını korusa da sanıldığı kadar güçlü anılar olmadığını ve değiştirilebilecekleri sonucuna ulaşmıştır.
Phelps’in New York’da bulunan laboratuvarı kazanın olduğu yere çok yakınında bulunmaktaydı. 11 Eylül’den sonraki ilk birkaç hafta içinde, kazadan bir sene sonra, iki sene sonra ve on sene sonra yapılan araştırmalara göre, insanların hatırladıkları ayrıntılarının doğru olduğu konusunda kendilerinden emin oldukları gözlemlenmiştir. Araştırmaya katılanlar, sadece olayın meydana gelişindeki ayrıntılardan değil, aynı zamanda o sırada nerede ve kimle oldukları, olayın nasıl olduğu ve sonrasında neler yapmış oldukları gibi ayrıntılar hakkında da oldukça emindirler. Fakat aslında, olayla ilgili hatırlanan ayrıntılar üzerinden zaman geçtikçe değişmiştir. Phelps bu konuda şöyle belirmektedir:
"Eğer bu kişiler olayın yaşanmasına şahit olmuşlarsa, flaş anılar başka bir deyişle olayın ayrıntılarının hatırlanış şekli bu durumda, aynı kişilerin duygusal olarak daha az etkilendikleri bir olaydan daha farklıdır. Fakat bunun nedeni doğrudan şahit olunan olayla ilgili anıların beyinde daha çok yer etmesinden değil, bizim öyle olduğunu sanmamızdan kaynaklanmaktadır. Travmatik olaylarda, hatırlardıklarımızın inanılmaz bir şekilde doğru olduğunu düşünürüz. Fakat aslında doğru olduğuna inandığımız ayrıntıların büyük kısmı doğru değildir. Duygular diğer pek çok şeyi es geçerek, birkaç ufak detay üzerinde yoğunlaşmanıza neden olur."
Travmatik Anılara Veda Mı?
Peki travmatik anılar değiştirilebilir ve hatta de silinebilir mi? Belleğin anıları saklama ve hatırlama işlevleriyle ilgili yeni bir anlayışa göre, korkunç anıların beyine yer etme şeklini değiştirmek için pek çok fırsatımız var. Nader’in bu kobnuda şöyle eklemektedir:
"Anıların ilk olarak işlenişine müdahale edebilmek için altı saat gibi bir zaman aralığı vardır."
Yani kötü bir anının beyne işlenme şiddetini azaltmak için kullanılacak farmakolojik yöntemlerin bu kısa zaman aralığında uygulanması gerekmektedir. Gerçekten de kemirgenler ve insanlar üzerinde yapılan çalışmalardan elde edilen yeni bulgulara göre, eğer beta-blokerler hızlı bir şekilde uygulanabilirse daha sonra yaşanabilecek TSSB semptomlarında azalma sağlanabilmektedir. Nader bu yöntemin İsrail ordusu tarafından da kullanıldığını belirtmektedir. Fakat yeni bir araştırmaya göre, anıların beynimize tamamen ve kalıcı olarak işleneceği kısa zaman aralığından sonra dahi anıların tekrar değiştirilebileceği ve şiddetinin azaltılabileceği ortaya konmuştur.
Nader sıçanlar üzerinde deney yaparken, sıçanlara elektrik şoku verirken aynı anda belli bir melodi dinletmiştir. Daha sonra bu melodi tekrar dinletilince, koşullanan sıçanlar elektrik şokunun acısını hatırlamıştır. Bunun hemen sonrasında Nader sıçanlara beta-bloker uygulamıştır. Beta-blokerlar kandan temizlendikten sonra dahi, sıçanlar elektrik şokunu hatırladıklarında verdikleri "donma" tepkisini vermemişlerdir. Aynı deneyi küçük bir insan grubu üzerinde de yapan Nader ve meslektaşları şöyle bir sonuca varmıştır:
"Yaşanılan travmanın üzerinden yaklaşık on bir yıl geçmesine rağmen, beta-bloker kandan temizlendikten sonra, travma yaşamış kişilerin değerleri TSSB değerlerinin altına düştüğü gözlemlendi. Bu yöntemi uygulamak için henüz erken ve yöntemin verimliliği konusundaki araştırmalar da halen devam etmektedir."
Yine de, anıların tekrar uyandırılıp yeniden şekillendirilmesi konusundaki bildiklerimizi potansiyel bir terapi aracı olarak kullanılmasıyla, belleğin bir bakıma yeniden şekillendirilmesi mümkün gözükmektedir. Phelps bu konuda şöyle belirtiyor:
"Bizim burada yaptığımız, anıyı tamamen değiştirmek değil . Biz sadece anıların, bu anılara karşı verilen 'kaç ya da dövüş' tepkileriyle ilişkilendiriliş biçimini değiştiriyoruz. Yani ortada olmuş yaşanmış bir şeyi silmek gibi bir durum yok. Orası işin bilim kurgu boyutu."
Her Şeyin Başlangıcı
McKinnon, yaşadığı travmatik kaza her ne kadar oldukça canlı olsa da, pek çok ayrıntıyı hatırlayamadığını kabul ediyor ve AT 236’nın Lajes pistine doğru yaklaştığı anı hatırlayan McKinnon şöyle anlatıyor:
"Uçak tekrar okyanusa doğru manevra yaptığında adanın üstünde uçuyorduk. Gerçekten çok korkunç bir andı. O anda -buraya kadarmış- diye düşündüm. Adadaki evlerin çatısını gördüm ve uçağın düşerek oradaki insanları öldüreceğini düşündüm."
Fakat McKinnon kendisine uçak iniş yaparken havanın karanlık olup olmadığı sorulduğunda hatırlayamadığını belirtiyor ve ayrıca uçakta o anda pencere kenarında oturup oturmadığından da emin değil.
Korkunç anılar söz konusunda olunca belki de beynimiz ayrıntıların belleğe işlenmesi konusunda seçici olabilir. Bunun nasıl ve neden olduğunu öğrendikçe, yaşanan travmaların etkisini de azaltabilecektir.
Balayına giderken uçakta yaşadıkları bu olay evliliğe başlamak için gerçekten talihsiz bir başlangıç denebilir . Bu konuda McKinnon sözlerine şöyle devam ediyor :
"Gerçekten çok farklı ve beklenmedik bir başlangıçtı. Hayatım bu olayla pek çok bakımdan değişti. TSSB için bir tedavi yöntemi bulmak ve bu alanda araştırma yapılması gerektiğini böyle anlamış oldum. Kariyerimi de bu şekilde çizmem gerektiğini anladım ."
McKinnon’ın yaşadığı bu olay yeni bir kişisel ve bilimsel yolculuğun başlangıcı olmuştur. Zaman geçtikçe bu talihsiz olay daha az hatırlanacak, fakat kendisinin bilime bırakacağı miras yaşayacaktır.
Çeviren: Mert Moralı (Evrim Ağacı Okuru)
Kaynak: BBC
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder