Yaklaşık 6 yaşındayken, bir gün ağabeyime içinde ağır kelimeler olan bir dolu küfürlü söz söylemiştim. Oldukça bilge bir insan olan büyükannem beni kenara çekip şöyle demişti: “Kötü kelime diye bir şey yoktur, ama bazı kelimeler insanlara kendini kötü hissettirir. Az önce kullandığın kelimeleri tek başınayken kullandığında hiçbir sorun olmaz, ama bunları asla başka insanların yanında kullanma.” Aslında büyükannemin bana söylemek istediği şey, insanları üzmenin yanlış bir şey olduğuydu. Ben hep bu anlayışla büyütüldüm. Ama yine de bu önemli değere hiçbir zaman tam anlamıyla hakkını veremedim, hala da veremiyorum.
İşin aslı, büyükannemin söylediği şeyin gerçek anlamını kavramam tam 50 yılımı aldı. Bu sözleriyle bana verdiği en önemli ders, sözcüklerin eline ne kadar büyük bir güç verdiğimizdi. Bu güç, sözcüklere kontrol gücü de veriyordu. Oysa sözcüklerin kendi başına hiçbir anlamı yoktu. Belli sözcüklere yüklediğimiz duygusal bağlar, onların iyileştirmesini, sevgiyi ifade etmesini ya da bizi kızdırmasını sağlıyordu. Pek çok kelimenin o kadar fazla gücü var ki, insanlar onlar yüzünden işlerinden oluyor, hatta öldürüyorlar.
Bu tür gücü olan kelimeler; ırkçılık, dini hakaret, cinsel yönelim ya da kültürel saldırıları kapsıyor. Okuldaki çocukların ise şiddetli bir tepkiye yol açabilecek başka sözcükleri var: İnsanların görünüşleriyle alay etmek, bir aile ferdiyle – özellikle anneyle – ilgili bir yorum, engeller, çete üyeliği ya da kıyafetler… Öğretmenlerin çoğu sürekli olarak hem hakaretlerle hem de onun sonuçları ve etkileriyle baş etmek zorunda. Kavga, bugün okulların yaşadığı en önemli ciddi sosyal problemlerden birisi.
Çocuklara yapılan hakaretlerin gücünü azaltmanın üç etkili yolunu biliyorum. Bunları yıllar önce büyükannemden öğrendiklerimden yola çıkarak geliştirdim. Temel prensip, kelimelerin duygularla olan bağını hafifletmek. Eğer bu kelimelerin gücünü ellerinden alırsak, bizi daha fazla kontrol edemezler. Çocuklar ve yetişkinler, bunu nasıl yapabileceklerini öğrenme konusunda inanılmaz güçlükler yaşıyorlar. Ancak bunu öğrenmek hayatımızı çok güçlü bir şekilde değiştirebilir: Başkalarının davranışlarımızı kontrol etmesine izin vermeyi bırakabiliriz.
Öğretmenlere üç aşamalı bir davranış modeli öğrettim. Pek çok öğretmen, bu tekniklerin öğrencilerinde işe yarayacağına inanmadıklarını söyledi bana. Ancak daha sonra aynı öğretmenler , denedikten sonra bu fikirlerin beklediklerinin çok ötesinde işe yaradığını anlattılar. Umarım siz de onlara bir şans vermek istersiniz. Sonuçta kaybedecek hiçbir şeyiniz yok.
1. Yeni Bir Zihinsel İmajı Devreye Sokun
Bu teknik en çok küçük öğrencilerde işe yarıyor. Onlardan, duygularını inciten bütün kelimeleri düşünmelerini isteyin. Hatta bir liste yaptırın. Sonra onlara bu kötü kelimeleri söyleyen insanı, bir palyaço kılığında ya da kulaklarından dışarıya doğru muzlar sarkmış bir şekilde hayal etmelerini öğretin. Burada aklınıza gelen komik görünen herhangi bir imajı kullanabilirsiniz. Ardından onlara “senin annen” kelimesini “senin muzun” şeklinde duymayı öğretin. Bunun pratiğini yapmak haftalarca sürebilir, ama çocuklar nefret dolu duyguları komik olanlarla ve gülmeyi sağlayanlarla değiştirebilirler. Bu, bütün öğrencilerinizde işe yaramayabilir, ama bir çoğunda işe yarayacaktır. Özellikle de pratik yapmaya zaman ayırırsanız.
2. Bir Öğrencinin Neden Size Hakaret Etmek İstediğini Anlayın
Daha büyük çocuklar için tahtaya şu iki soruyu yazmanızı öneririm:
- Başka bir öğrencinin sizi gerçekten sinirlendirmek için söyleyebileceği ya da yapabileceği şeyler nelerdir? (Burada en çok verilen cevap ” senin annen” oluyor.)
- Bunları neden söylüyorsun ya da yapıyorsun?
Bu ikinci soru üzerine yapılan tartışmalar ise şu iki soruyu içeriyor:
- Annenin nasıl olduğunu merak ettikleri için mi bunları söylüyorlar?
- Senin mutlu olmanı istedikleri için mi bunları söylüyorlar?
- Sana yardım etmeye mi çalışıyorlar?
Sonuç olarak öğrenciler – en zor olanları bile – bu sözlerin ya da bu davranışların sebebinin size kendinizi kötü hissettirmek ya da sizi üzmek olduğu sonucuna varıyor. Sonra, her öğrencinin, üzülmemek ve karşılık vermemek için ne söylemesi ya da yapması gerektiğini düşünmesi gerekiyor. Öğrencilerin tepkileri genellikle şu şekilde oluyor:
- Suratının ortasına vurmak isterdim ama buna değmezsin.
- Bana hakaret etmek için cesarete ihtiyacın yok belki ama ben sana aldırmayarak gerçek cesaretin ne olduğu göstereceğim.
- Bunları bana söylemen için sana gerçekten kötü bir şey yapmış olmalıyım. Belki öfkem geçince, bunun ne olduğu hakkında konuşabiIiriz.
3. Sizi Üzen Kişiye Verdiğiniz Gücü Anlayın
Sataşmalara şiddetle karşılık vererek, kendi duygularımızı ve eylemlerimizi yöneten güce teslim oluruz. Öğrencilerinizin bu teslim olmayı anlamalarına yardımcı olmak için aşağıdaki sorular üzerine konuşun:
- Birisi sizi üzen bir şey söylediğinde, sinirlenmeye hakkınız var mı?
- Sinirlendiğinizde ve şiddetle karşılık verdiğinizde, aslında size sataşan kişinin yapmanızı istediği şeyi yaptığınızı düşünüyor musunuz? Kendinizi kötü hissedecek kadar sinirlenmenizi umut ediyor olabilir mi?
- Eğer birisi sizi sinirlendirmek isterse ve siz de sinirlenirseniz, duygularınızın kontrolü kimde olur?
- Sizi üzmek isteyen biri tarafından kontrol edilmek ister misiniz?
- Eğer sinirlenmeye hakkınız varsa ama eylemlerinizin kontrolünün sizde olmasını istiyorsanız ne yapabilirsiniz?
Bu aktivitelerin tümü, sadece izin verirlerse kelimelerin onları incitme gücü olduğunu öğrencilere öğretmek amacıyla tasarlanmıştır. Düşmanca durumlarda kontrolü elimize almak için hepimizin pek çok seçeneği var. Bu seçimlerin en iyileri, eğer etkili bir şekilde işe yaramalarını istiyorsak, bolca uygulama ve hatırlatma gerektiriyor.
Bu yazı BÜMED MEÇ OKULLARI tarafından desteklenmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder